Friday, March 29

Dijital Çağda Seçim Özgürlüğü: Facebook ve Büyük Veri

Çisem Demirci
Güncel Teknolojiler ve Siyaset – Öğrenci Makaleleri Serisi (II)

Basit sorulardan oluşan bir anket sonucunda 50 milyon seçmene ait kişisel verinin toplanması ve bu verilerin seçimleri manipüle aracı olarak kullanılması aslında konu büyük veriye geldiği zaman mahremiyetin ne kadar önem kazandığını ortaya koyuyor. Yaşadığımız bilgi çağında veri önemli bir kaynak. Ancak daha önce de belirttiğim gibi bu verilerin gizliliğinin sağlanıp sağlanmadığı meselesi beraberinde pek çok etik sorgulamayı getiriyor.

”Benim hatamdı, özür dilerim.” Bu cümlenin tüm dünyada canlı yayınlardan dinlendiği tarih 10 Nisan 2018, mekansa Amerika Birleşik Devletleri Kongre Salonu[1]. Yüzlerce meraklı gazeteci, patlayan flaşlar ve kongre üyeleri. İfade vermek üzere karşılarında oturan kişi ise adeta bir robot gibi duran, mimiklerini bile kullanmayan, gerginlikten gözbebekleri büyümüş ve korktuğu her halinden belli bir CEO, Mark Zuckerberg.

Eğitimli bir ailenin tek çocuğu olarak dünyaya gelmiş, bilime olan merakı sayesinde pek çok ödül almış, bu sayede büyük şirketlerin dikkatini çekmeyi başarmış bir öğrenci düşünün. Harvard sıralarından başlayıp Forbes Dergisi’nin en zenginler listesine uzanan kariyerinde bir dönüm noktası yaşanıyor. Bu sefer herhangi bir sosyal medya platformunu satın aldığı haberiyle değil, kullanıcı bilgilerinin izinsiz bir şekilde paylaşılmasıyla ilgili bir davada ifade veren taraf olarak karşımıza çıkıyor. Gerginliği bakışlarına, hareketlerine yansıyan Mark Zuckerberg dava sırasında kendini pek çok zor soruyla karşı karşıya buluyor. Kendisinden kaldığı otelin adını ve son bir hafta içerisinde mesaj attığı kişilerin isimlerini öğrenmek isteyen senato üyesine olumsuz cevaplar veriyor. Karşılığında ise ”Sanırım her şey bununla alakalı, mahremiyet hakkı.”(BBC,2018a) şeklinde ikonik bir yanıt alıyor. Peki, ama ne oldu da dünyanın en çok kullanılan sosyal medya platformlarından Facebook’un CEO’su canlı yayınlarla tüm dünya tarafından takip edilen bir soruşturmada ifade verdi? Yakın dönemde gerçekleşen bu soruşturmanın sebebini anlayabilmek için kişisel verilerin ne olduğuna, bu verilerin giderek neden önem kazandığına ve Facebook’un gizlilik politikasının bu davayla ilişkisine bakmamız gerekecek.

Kişisel Veri Nedir? Kişisel Verileri Bu Kadar Önemli Yapan Şey Nedir?

Kişisel veriler tartışmasına girmeden önce genel olarak verinin ne olduğundan bahsedecek olursak, veriyi kendi başına bir anlam ifade etmese de birden fazlası bir araya getirilip yorumlandığında bir anlam kazanan bilgi olarak tanımlayabiliriz. Veri, günümüz dünyası için oldukça önemli bir kavram. Ancak bu kavramın öneminin bu denli artması zaman içerisinde aşamalarla gelişti. Ürettiğimiz verinin miktarı, verinin önemli olmasının öncelikli sebeplerinden biriydi ve üretilen verinin artması ‘teknolojinin son icadı’ olarak kullandığımız cihazların artmasıyla doğrudan ilişkiliydi. Çok uçuk tahminler yapmaya gerek yok. Sadece kendi kullandığınız cep telefonu, tablet, bilgisayar, navigasyon cihazı gibi cihazları düşünün. Gün içerisinde kaç kere bu cihazları elinize aldığınızı, kaç saat kullandığınızı ve bu cihazlarla yaptığınız işlemleri düşünün. Facebook üzerinden yaptığınız ya da beğendiğiniz paylaşımları, navigasyon cihazı kullanarak hemen her gün gittiğiniz yolları, sosyal medya platformlarına üye olurken verdiğiniz bilgileri düşünün. İnternete bağlı olan her cihaz veri kaydediyor. Sadece kendi kullanımınızdan yola çıkarak yaptığınız bir tahmin sonucunda bile önünüzdeki verinin boyutu nasıl değişti, değil mi? Kişisel veri dediğimiz ise kişi ile ilgili her türlü bilgiyi kapsar. Dolayısıyla sosyal medya platformlarına üye olurken kullandığınız bilgiler, paylaşımlarınız, her türlü fotoğraf ve videonuz kişisel veri kategorisi kapsamına girer. Bu açıdan baktığınızda kişisel verilerinizin zayıf gizlilik politikasına sahip platformlar tarafından bilinmesi bu dava gibi pek çok sorunlu örneği hayatımızın gerçeklerinden biri haline getirdi.

IDC’nin Dünyanın Dijitalleşmesi adlı çalışmasında belirttiğine göre ”günümüzde, 5 milyardan fazla tüketici her gün verilerle etkileşim kuruyor. 2025’e kadar bu rakam 6 milyar veya dünya nüfusunun %75’i olacak. 2025’te ağa bağlı her insanın her 18 saniyede en az bir etkileşimi olacak. Bu etkileşimlerin çoğu, milyarlarca IoT (internet of things, nesnelerin interneti) cihazının tüm dünyayı kapsayan ağa bağlanmasından kaynaklanacak. Bu cihazların, 2025’te 90 zettabyte’tan fazla veri oluşturması bekleniyor”(IDC, 2018)[2]. Bu tahmin üzerinden yola çıkacak olursak üretilen verinin boyutunu ve önemini tahmin etmek çok da zor olmayacaktır.

Büyük Veri

Günümüzde gerçek kişilerin dışında devletlerin ve diğer kurumların tüm işlemlerini internet üzerinden yönetmeleri ile birlikte üretilen veri miktarı oldukça artmış durumda ( Kuş, 2016). Dünya üzerinde dijitalleşmenin artması ile artan veri miktarı karşımıza ‘büyük veri’ kavramını çıkarmıştır. Günümüzde hemen her yerde karşımıza çıkan bu kavram oldukça karmaşık bir süreci de beraberinde getirmiştir. Büyük veri kavramı, yukarıda bahsettiğimiz çok sayıda farklı formatta ve büyük boyutlarda verinin depolanmasını ve bu verilerin kullanılarak yeni bilgiler elde edilmesini sağlamayı ifade eder.

Verinin üretim sürecinden ve tanım olarak büyük veriden bahsettik. Ancak büyük verinin tam olarak neyi ifade ettiğini ve boyutunu anlamlandırmak için büyük veri kavramının bileşenlerini incelemek yerinde olacaktır. Büyük veri kavramı bazı temel özellikleri barındırır. Hız, hacim ve çeşitlilik olarak ifade edilen bu özellikler aslında bir arada düşünüldüğünde büyük verinin nasıl bir süreç içerisinde ortaya çıktığını anlamakta yol gösterici olabilir. Bu özelliklerden hacim, dijital dünyada kullandığımız büyüklük terimlerinin büyük veriyi ifade ederken yetersiz olduğunu ifade eder. Verinin nasıl üretildiğini ve günümüzde dijital alandaki etkinliğimizi düşündüğümüzde büyük verinin ilgili sunucularda ne kadar büyük hacimlerde yer kapladığını anlamamız zor olmayacaktır. Çeşitlilik ise çok farklı formatlarda üretilen verilerin bir arada olmasıdır. Burada ses, fotoğraf, video gibi çok sayıda format söz konusudur. Hız ise tüm verilerin üretim ve çözümlemesindeki hızı ifade eder. (Kuş, 2016) Bu bileşenlerin toplamını oluşturan büyük veri sadece boyut olarak değil aynı zamanda işlenip artı değer haline getirilmesi sürecinde de pek çok önemli ve görece karmaşık aşamadan geçer. Büyük veriyi bu kadar değerli yapan şey de onlarca anlamsız verinin işlenmesi sonucu ortaya çıkan artı değerdir.

Bilgi günümüzün en önemli stratejik kaynaklarından biri haline geldi. Bilgiyi elinde bulunduran toplumların daha önceki dönemlere kıyasla daha güçlü olmasının sebebi ise bu kaynağın hem bir yatırım olarak hem de anlık elde tutulabilmesi. Günlük hayatınızın içerisinde yaptığınız telefon görüşmeleri ya da her zaman gittiğiniz kahvecide oraya ait bir sadakat kartı ile aldığınız bir kahve ya da kredi kartıyla yapacağınız bir alışveriş aslında dijital ortamdaki ayak izlerinizi oluşturur. Artık bu verileri toplamak uzun seneler sürmüyor ya da bu verilerin kullanılabilir analizlerinin yapılması haftaları bulmuyor. Anlık kaydedilen veriler çok kısa sürelerde çeşitli algoritmalar yardımıyla maddi ya da ticari değeri olan veriler haline getirilebiliyor. İnteraktif kanallar yoluyla hayatımızı şekillendiren bu kaynağın başlıca üretim noktaları ise aslında hepimizin sahip olduğu teknolojik cihazlardan geçiyor.

Dünya üzerinde üretilen verinin boyutları teknolojik cihazların yaygınlaşmasıyla doğru orantılı büyüyor. Bunun sebebini incelediğimizde ise “nesnelerin interneti” kavramı ile karşılaşıyoruz. Nesnelerin interneti kavramı günümüzde kullandığımız teknolojik cihazların internet ile bağlantılı olmalarını ifade eder. Bu sayede tüm cihazlar birbirleri ile etkileşim içerisinde olacaktır. Bu da toplanan veri miktarının artmasının sebeplerinden biri olarak karşımıza çıkacaktır.

Gün içerisinde pek çok zaman elimizde bulunan cep telefonları, gerek iş gerekse özel hayatımızda kullandığımız bilgisayar ve tabletler, otomatik kapı sensörleri, mobese kameraları nesnelerin interneti ile birbirine bağlı cihazlardır. Bu cihazlarda yaptığınız aramalar, internet gezinmeleri ya da sadece saate bakmak gibi görece basit işlemlerimiz bile oldukça önemli veriler haline geliyor. Sosyal medya uygulamalarını ya da video, film, dizi izleme platformlarını kullanarak da üretilen veri miktarının artmasına büyük ölçüde önemli katkı sağlıyoruz.

Veri Gizliliği

Tüm bu veriler ile günde kaç saat dizi izlediğinizin bilgisini, saat başı telefona bakma sıklığınızın ya da anne babanızla ne sıklıkta görüştüğünüzün bilgisini karşı tarafa sağlamış oluyorsunuz. Peki, ama kim bu karşı taraf? Karşı taraf aslında kullandığınız uygulamaların fikri mülkiyet haklarına sahip şirketler. Google, Facebook gibi şirketler hizmetlerini kullanıcılara ücretsiz şekilde sunar. Bu sayede bu ürünleri kullanma konusunda kullanıcıları teşvik eder. Kullanıcıların bu ürün ya da uygulamaları kullanmaları sonucu elde edilen veriler ise bu şirketlerin çeşitli işlemlerinde kullanılmak maksadıyla toplanır. Veri toplama sürecinin başlarında şirketler tarafından tüketici memnuniyetini geliştirmek için kullanılan bu veriler aynı zamanda bu şirketlerin ya da başka şirketlerin daha sonra yapacakları ürünlerin satışlarını arttırmak için de kullanılagelmiştir. Her şirket kendi amaç ve yatırımları doğrultusunda kullanıcı verilerini toplamaya başlar. Sonrasında ise şirketler veri tabanlarını birleştirdikleri zaman oldukça ciddi boyutta kullanılabilir veri elde etmiş olurlar. Kullanılabilecek veri miktarının bu derece artması ise bu verilerin gizliliği konusunda yeni bir sorunu gündeme getirdi. Görece yeni bu veri dünyasında verilerin gizliliği meselesi henüz kesin çözüm önerilerinin ortaya çıkmadığı bir etik problem olarak zihinlerdeki yerini aldı. Çeşitli algoritmalar tarafından işlenip, doğru şekillerde kullanıldığında tüketici tercihlerini manipüle etmeye yarayan bu bilgileri üçüncü taraflarla paylaşmak ise hem veri gizliliği açısından hem de etik açıdan pek çok sorunu beraberinde getiriyor. Ancak günümüz dünyasında bilgiyi bu kadar önemli yapanın da bu manipülasyonu yapabilecek güce sahip olmak olduğunu değerlendirmeye katarsak bu durum etik sorgulamalar adına göz ardı edilmeye oldukça müsait hale geliyor. Elde edilen bu kadar verinin kullanıcıların davranışlarını analiz etmek için mi yoksa kullanıcı davranışlarını yönlendirecek farklı amaçlar için mi kullanılacağı sorusu söz konusu meselenin bir dizi etik sorgulamadan geçmesinin sebeplerinden biri haline gelmiş durumda.

Günümüz dünyasında nesnelerin interneti teknolojisine sahip cihazların herkesin hayatında vazgeçilmez bir yer edindiğine daha önce değinmiştik. Bu cihazlar çeşitli uygulamalar da aynı hızla hayatımıza girdi. Bunların en başında sosyal medya uygulamalarının geldiğini söylemek yanlış olmaz. Pek çok kullanıcının eş zamanlı olarak paylaşım yapabildiği ve birbirleri ile iletişim halinde kalabildiği sosyal medya platformları size kişiselleştirilebilen kullanıcı deneyimi sunarken ücretsiz olmaları nedeniyle de dikkat çekici bir özellik taşırlar. Bu uygulamalar size kişiselleştirilmiş bir deneyim sunabilmek için pek çok kişisel bilginizi, ilgi alanlarınızı ve fotoğraflarınızı uygulamaya yüklemenizi ister. Bu açıdan baktığımız zaman karşımıza çıkan gönderilerin daha önce yaptığımız beğenilerle benzer özellikler taşıması aslında tesadüf değildir. Bu sürecin tüm platformlarda benzer şekilde gerçekleşmesinin sebebi ise veri analizleridir. Öyle ki Facebook’un verileri analiz etmek için kullandığı algoritma sadece tıkladığınız beğenileri analiz ederek sizi oldukça iyi bir şekilde tanıdığını ortaya koyabilir. Y.N. Harari, Homo Deus kitabında bunu şu şekilde anlatır:

Algoritma yalnız on beğeniyle iş arkadaşlarından daha iyi tahminler yapabilir, yakın arkadaşların tahminlerini geçebilmek için yetmiş, aileden daha doğru tahminlerde bulunmak için yüz elli, eşleri yenmek içinse yalnızca üç yüz beğeni yeterlidir. Başka bir ifadeyle Facebook’ta üç yüz kez beğen ikonuna tıklamışsanız algoritma fikirlerinizi ve isteklerinizi eşinizden bile iyi tanıyabilir.” (2016, s.353-354)

Kişi ya da kurumların sahip oldukları veriler ile nasıl analizler yapabileceğini ortaya koyan bu çarpıcı değerlendirme, bu verilerin gizliliğinin yabana atılamayacak kadar önemli olduğunu gözler önüne sererken, kişisel verilerin gizliliğinin korunmaması durumunda kolay bir şekilde manipüle edilebileceğini gösteriyor. Depolanan tüm bu kişisel verilerin çeşitli amaçlarla üçüncü kişilere aktarılması karşısında kişilerin başvurabileceği hukuki yolların belirlenmesi de kişisel verilerin korunması çalışma alanında uygulamaya geçirilecek yeni düzenlemeler gerektiriyor.

Facebook ve Cambridge Analytica

2018 yılında yapılan bir araştırmaya göre Facebook dünya üzerinde 2,1 milyar kullanıcı ile en çok kullanılan sosyal medya platformu konumunda yer alıyor. (Global Digital Report 2018, We Are Social, s:59)[3] Dünya üzerinde pek çok ülkenin nüfusundan daha fazla insan barındıran Facebook, fikir ve isteklerinizi sizden bile iyi tanıyabilecek kadar bilgiye sahipse ve karşınıza çıkan reklamlardan tutun, arkadaş olabileceğiniz insanlara kadar sizi yönlendirebiliyorsa, bu gücü başka nerelerde kullanabilir hiç düşündünüz mü? Bu gücün nelere yol açtığına gelmeden önce 2016 yılında Amerika’da gerçekleştirilen başkanlık seçimlerine göz atmak yerinde olacaktır. Hillary Clinton ile Donald Trump arasında gerçekleşen seçimde Donald Trump galip geldi. Ancak bu galibiyette sonradan ortaya çıkacak bazı sıkıntılar vardı.

Çetin rekabet koşullarında ilerleyen seçim çalışmalarında Donald Trump, Cambridge Analytica şirketi ile çalıştı. Sektörde daha önce adı pek çok olayla anılan bu şirket ile birlikte çalışmak, sonrasında Facebook’un veri gizliliğini ihmal etmesinin duyulmasıyla  bu yazının en başında değindiğimiz soruşturmanın yolunu açtı. BBC’nin tanımına göre; ”Cambridge Analytica ‘tüketici, takipçi, seçmen davranışlarını değiştirmek isteyen’ iş dünyası ve siyasi partilere hizmet sunan bir veri analiz şirketi’ (BBC, 2018b). Bu şirket, 2014 yılında yeni bir araştırma projesi geliştirmeye başladı. Bu proje kapsamında çeşitli analizler yapmak amacıyla bir anket hazırlayarak Mechanical Turk adlı web sitesine yükledi. Ancak bu anketin dikkat çekici tarafı, anketi doldurmayı kabul eden her Facebook kullanıcısına 1 dolar ödeme yapılacak olmasıydı (Davies, 2015). Şirket bu anketleri dolduran kullanıcılara ödeme yaptı ancak o dönemde günümüz sürümünden farklı bir düzenlemeye sahip Facebook’un veri gizliliği politikasından da yararlanarak anketi dolduran kullanıcıların tüm kişisel bilgilerine, ilgi alanlarına, beğenilerine, tarayıcı geçmişlerine hatta onların listelerinde bulunan arkadaşlarının bu verilerine ulaştı.

İddialara göre başta anketi dolduranların ardından dolaylı yoldan diğer kullanıcıların bilgilerini ele geçiren şirket, tüm bu olayların sonunda yaklaşık 50 milyon kullanıcının bilgilerine sahipti. Daha sonra şirket elinde bulunan tüm bu verileri Trump’ın seçim kampanyasında seçmenleri manipüle etmek amacıyla kullandı (Kuzuloğlu, 2018)[4]. Facebook’un veri gizliliği politikalarına rağmen bu kadar büyük çapta verinin üçüncü bir şirketin eline nasıl geçtiği sorusu dünya çapında ses getirdi.

Yine iddialara göre Trump’ın seçim danışmanlığını yapan Cambridge Analytica şirketi elinde bulunan 50 milyon kişiye ait veriyi kendi algoritmaları üzerinden değerlendirerek adeta seçim için önemli bir ‘yatırım’ haline getirdi. Bu veriler ışığında Trump’ın seçmen profili belirlenerek o seçmenlere Trump’ı daha çok destekleyecekleri argümanlar sunuldu. Seçim sonuçlarını etkileyecek asıl durum ise Trump karşıtı ve kararsız seçmenlerin belirlendiği zaman ortaya çıktı. Bu doğrultuda Clinton’ı destekleyen seçmenlere Clinton hakkında tekrar düşünmelerini sağlayacak bir takım yalan haberler servis edildi. Kararsız seçmenlere ise hassas oldukları konular hakkında Trump’ın görüşlerini gösteren haber ve reklamlar gösterilerek Trump lehine oy vermeleri amaçlandı (Kuzuloğlu, 2018)[5].

Çeşitli gizli kamera kayıtları ve belgelerle ortaya atılan iddiaların devamında ise Facebook’un veri gizliliğini sağlayamaması ile kendi gündemini oluşturan süreç 2018 yılının nisan ayında Mark Zuckerberg’ün ifade vermesine kadar ilerledi. Senato önünde ifade veren Mark Zuckerberg Facebook kullanıcılarının verilerinin gizliliğini korumamakla suçlandı. Tüm dünyada yankı uyandıran bu haber canlı yayınlarla takip edildi. Facebook’un hisseleri ise düşüşe geçerek değer kaybetti. Bunun sonucunda ise Facebook hissedarlarının şirkete dava açmaya hazırlandığı haberleri ortaya çıktı. Ardından ABD Federal Ticaret Komisyonu (FTC), Cambridge Analytica skandalı nedeniyle Facebook’un 5 milyar dolar ceza ödeyeceği haberi duyurdu.

Facebook’un milyarlarca kullanıcıya ait verilere sahip olması bu noktada es geçilmemesi gereken bir detay teşkil ediyor. Kullanıcı deneyimini kişiselleştirmek ve kullanıcılara daha iyi bir hizmet sunmak amacıyla toplanan milyarlarca kişiye ait verilerin kullanıcıların izin ve istekleri dışında siyasi amaçlarla kullanıldığı iddiaları söz konusu.

Basit sorulardan oluşan bir anket sonucunda 50 milyon seçmene ait kişisel verinin toplanması ve bu verilerin seçimleri manipüle aracı olarak kullanılması aslında konu büyük veriye geldiği zaman mahremiyetin ne kadar önem kazandığını ortaya koyuyor. Yaşadığımız bilgi çağında veri önemli bir kaynak. Ancak daha önce de belirttiğim gibi bu verilerin gizliliğinin sağlanıp sağlanmadığı meselesi beraberinde pek çok etik sorgulamayı getiriyor. Giderek önem kazanan bu verilerin, Facebook gibi şirketlerin zayıf gizlilik politikaları nedeniyle saklı tutulmaması ise bireylerin kişisel kararlarını özgür iradeleri ile verdikleri bir dünyadan uzaklaşmalarının ve manipülasyonla karar veren bireyler olma yolunda ilerlemelerinin yolunu açıyor. Bundan yola çıkarak bir yorum yapacak olursak kişisel verilerin korunması ile ilgili önümüzdeki dönemde bizi uzun bir sürecin beklediği aşikar. Facebook gibi çok sayıda kullanıcıya sahip bir sosyal medya platformunun bile bu kadar zayıf bir gizlilik politikasına sahip olması bu konuda daha pek çok düzenleme yapılması ve bu verilerin gizliliğinin sağlanması konusunda adımlar atılması gerektiğini kanıtlar nitelikte.

Tüm bu gelişmeler ışığında ABD Kongre salonuna geri dönecek olursak; kurucusu ve yönetim kurulu başkanı olduğu Facebook’un karıştığı bu skandal ile ilgili ifade veren Mark Zuckerberg’ün gerginliğinin sebebini anlamak çok zor değil. Kaldığı otelin ismi, son bir haftada mesaj attığı kişilerin isimleri gibi kişisel soruları yanıtlamaktan kaçınması ise kişisel veri gizliliğini sağlayamamakla suçlandığı bir davada oldukça dikkat çekici bir savunma olarak tarihe geçiyor. Büyük verinin hayatımızın çok daha fazla alanında karşımıza çıkacağı ve toplanan verilerin ciddi boyutlara varacağı yakın gelecekte gerçekten ‘özgür’ vatandaşlar olarak yaşamak dileğiyle…

[1] ‘’Benim hatamdı özür dilerim.’’ cümlesinin geçtiği videoyu https://www.youtube.com/watch?v=cyJosQBtzsw  adresinden izleyebilir, kongre ile ilgili detaylı bilgi alabilirsiniz.

[2] Rapor içerisinde geçen bu bölümün Türkçesi https://www.seagate.com/tr/tr/our-story/data-age-2025/ adresinden alınmıştır. Bu bölüm ve raporun dikkat çeken diğer bölümlerini Türkçe okumak için inceleyebilirsiniz.

[3] Diğer pek çok sosyal medya platformu ve internet kullanımı ile bilgileri incelemek isterseniz, bu rapor 2018 yılına ait verileri içeren detaylı analizleri ile önemli bir kaynak olacaktır.

[4] 30 Mart 2018’te Habertürk TV’de yayınlanan “Nedir Ne Değildir?” programına konuk olan Serdar Kuzuloğlu’nun konuşmasından yola çıkarak yazılmıştır.

[5] 30 Mart 2018 tarihli Habertürk TV’de yayınlanan “Nedir Ne Değildir?” programından Serdar Kuzuloğlu’nun konuşmasından yola çıkarak yazılmıştır.

Kaynakça

BBC (2018a,10 Nisan) Facebook kurucusu Zuckerberg: Hata yaptım, özür dilerim https://www.bbc.com/turkce/haberler-43715583 adresinden alındı.

BBC (2018b, 20 Mart) 5 Soruda Facebook verilerini ‘usulsüz kullanmakla’ suçlanan Cambridge Analytica  https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-43469094 adresinden alındı.

Birgün (2019,24 Temmuz) Facebook’a Cambridge Analytica skandalı için para cezası https://www.birgun.net/haber/facebook-a-cambridge-analytica-skandali-icin-para-cezasi-262851 adresinden alındı.

Davies, H. (2015). Ted Cruz using firm that harvested data on millions of unwitting Facebook users, The Guardian  https://www.theguardian.com/us-news/2015/dec/11/senator-ted-cruz-president-campaign-facebook-user-data?CMP=share_btn_link adresinden alındı.

Harari, Y. N. (2016). Homo Deus Yarının Kısa Bir Tarihi (14. Baskı) İstanbul: Kolektif Kitap s.353-354.

IDC. (2018). The Digitization of the World From Edge to Core, An IDC White Paper – #US44413318  https://www.seagate.com/www-content/our-story/trends/files/idc-seagate-dataage-whitepaper.pdf  Metin içerisinde kullanılan Türkçe bölüm ise https://www.seagate.com/tr/tr/our-story/data-age-2025/ adresinden alındı.

Kuş, O. (2016). Dijital Dönüşümün Kıyısında: Büyük Veri, Bilgi Keşfi ve Halkla İlişkiler. Nilüfer Timisi (Ed.), Dijital Kavramlar, Olanaklar, Deneyimler içinde (s. 112, 113-114) İstanbul: Kalkedon Yayınları

Kuzuloğlu, S. (2018). 30 Mart 2018 tarihinde Habertürk TV’de yayınlanan ‘Nedir Ne Değildir?’ programında yaptığı konuşmalar https://www.youtube.com/watch?v=QUMpxomnZF4 adresinden alındı.

We Are Social – Global Digital Report 2018,  https://digitalreport.wearesocial.com/ adresinden alındı.