Friday, May 16

Botanik Duyu Aygıtını Hissetmek: İçinizdeki Bitkiyi Beslemek için Kriya

Çeviri: Öznur Karakaş

İstanbuLab’ın bilim ve teknoloji çalışmaları alanında yayınladığı çeviri dizisinde yeni konuğumuz York Üniversitesi Antropoloji bölümünde doçent olarak görev yapan Natasha Myers. Myers, çağdaş bilim ve sanatlarda yaşam biçimleri hakkında çeşitli etnografik çalışmalar yürütmektedir. 2015’de Duke Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan kitabı Rendering Life Molecular: Models, Modelers, and Excitable Matter (Yaşamı Molekülerleştirme: Modeller, Modelleyenler ve Uyarılabilen Madde)[1] da dahil olmak üzere canlı tözün moleküler ölçekte dert edilmesini sağlayan disiplinlerarası birçok metin kaleme almıştır. Myers’ın geçtiğimiz yıl Centre for Imaginative Ethnography (Hayali Etnografyalar Merkezi) websitesinde kaleme aldığı, meditasyon ile botaniği bir nefeste buluşturan yazısını İstanbuLab üyesi Öznur Karakaş Türkçe’ye kazandırdı, ilginize sunuyoruz.

Şunu aklınızdan hiç çıkarmayın: bedeniniz derinizde son bulmaz.[2] Kontörleriniz fiziksel görünüşünüzle kısıtlı değildir. Morfolojik imgeleminiz akışkan ve değişkendir.[3] Aslında dokularınız her türlü fanteziyi özümseyebilir.[4] Hayal gücünüzün üretimi salt zihinsel imgelerle kısıtlı değildir, bütün duyu aygıtına (sensoria) uzanır. Görsel ve kinestetik düşlemeler aynı zamanda duygulanımsal bir yüke de sahiptir. Kaslarınızı, dokularınızı ve bağ dokunuzu harekete geçirebilir, duyularınızı yükseltip değiştirebilir. Göstergeler sistemini (semiosis) hislerin üzerine katlayabilirsiniz.[5] Algı deneyleri duyu sisteminin dilinden yeniden telaffuz edebilir.[6] Başka şekillerde hayal ederek ve farklı hikayeler anlatarak yeni duyusal dünyalara kapı aralayabilirsiniz.

Başka bedenlerin alışkanlıklarını, davranışlarını ve hassasiyetlerini denediğinizi düşünün. Başkalarıyla birlikte, onlarla yan yana oluş sürecine girdiğinizde, yeni gözlerle görmeye, yeni bir burunla koklamaya, yeni bir dille tat almaya başlayabilirsiniz.[7] İnsan, insandan fazlası ve makinelerle dolaşık mimetik dansımızda, her gün gerçekten de bunu yapma fırsatına sahibiz. Bu karşılaşmalar, başka türlü görme, hissetme ve bilme biçimlerini kışkırtabilir. Değişen algılar yerleşik duyusal rejimlerin istikrarını bozabilir ve aksi takdirde algılanamaz olan olguları kavramamızı sağlayabilir. Bir zamanlar sabit olduğunu sandığımız bedenler arası sınırlar dağılabilir. Şeylerin düzeni bozulabilir.

Zaten çok-türlü olan yoga pratiğinizi derinleştirmeye davet olsun bu. Kedi, İnek, Köpek, Karga, Akrep ve Balık pozları, bedenlerinizi, hayvan biçimleriyle mimetik yakınlıklar kuracak şekilde eğip büker. Bense burada sizleri içinizdeki bitkiyi beslemeye davet ediyorum. Bu antropomorfik bir alıştırma değil, bitkileri insan modeline uydurmuyoruz. Aksine zaten insandan fazlası olan bedeninizi bitkileştirme fırsatı bu. İçinizde saklı bitkiyi uyandırmak için, bitkilerin ilgilendiği şeylerle ilgilenmeniz, onlarla meşgul olmanız gerekir. Bitkileri takip edin.[8] Bırakın tropik dönüşleri sizleri cezbetsin, bunun sonucunda bitkilere mahsus taze duyu maharetleri edineceksiniz. Bu kriya’yı bir deneyin[9]. Ağaç pozu bir daha asla eskisi gibi olmayacak.

Bir parça gün ışığı bulun. Upuzun uzanın, bırakın ayaklarınız altınızda yere gömülsün, gözlerinizi kapatın. Çıplak kollarınızı iki yana açın, güneşin derinizi ısıtışını hissedin. İçin onu. Şimdi bedensel kontörlerinizden vazgeçin. Kollarınızın derisi ve eti incelsin, dışarıya doğru uzansın, zar gibi ipince olsun. Kemikleriniz çözülsün, kaslarınız erisin. Damarlarınıza su pompalamaya başlayın, ta ki uzayıp şişkin kollara ayrılana kadar. Suyu uzayan köklerinizden alıp yapraklarınıza iletin. Bu yukarıya uzanma hissiyle oynayın, yapraklarınız ve kökleriniz daha çok güneş ışığına erişmek üzere genişlerken yukarıya kalkışınızı, kıvrılmalarınızı hissedin. Bakın şimdi de fototropik oluyorsunuz. Yeşillenen yapraklarınızla güneş ışığını yalayın. Atmosfere buhar salarken yapraklarınızın yanlarında oluşan serin havayı hissedin. Fotosentez yapıyorsunuz: güneş ışığını yiyor, gaz halinde karbonu içinize çekiyor, dışarı oksijen, su salıyorsunuz.

Şimdi de köklerinize düşün. Serin, nemli toprağın derinlerine doğru genişleyin. Aşağıya doğru, yukarıya kalkmaya esinli bir hamle gibi hissedin gücünüzü. Yer çekiminin yönelimini tecrübe edin. Dikkatinizi o ince filigran kök düğümünden şu dala, oradan nihayet tek bir hücre boyutlarına gelene kadar başkasına yönlendirirken uyanan o telaşı hissedin. Köklerinizin birinin ucuna gelin. Islak, metalik toprağın tadına bakın; nitrojen ve fosfor dolu o çürümekte olan küflü madde parçasını koklayın. Kaynağa doğru uzanın. Gücünüzü deneyin. Toprağa doğru itin kendinizi; un ufak olan toprak parçalarının arasında aralanan ufacık çatlaklara girin. Toprağın direndiği yerde yolunuza çıkan her neyse dağıtmak üzere kimyasal sporlarınızı salın üzerine.

Şimdi bu hissi çoğaltın. Toprağın içinde yolunu arayan iki kökünüz olsun. Sonra dört. Beş kökün farkına varacak kadar genişleyebilecek misiniz? Toprak boyunca uzanan bin tane kökü hissetmek neye benzerdi? Milyonlarca hassas kök ucunun farkına varacak kadar genişlerken nasıl da acele ettiğinizi hissedin. Aşağılara dalın, derken dışarı koşun ve suyu ve besinleri aynı anda bütün bu kökler boyunca yukarı çekin. Bütün bir kök sisteminizin elektriğe maruz kalıp uğuldadığını hissedin. Toprakla kaynaşan devasa bir sinir hücresi oldunuz şimdi de.[10] Şimdi de mantardan, mikroplardan ve etrafınızı saran diğer köklerden ibaret giderek sıklaşan miselyum ağına tutunun.[11] Bağlantının o diri heyecanını hissedin. Farkındalığınızı ne kadar genişletebilirsiniz? Onunla her yöne koşun.[12]

Bu uyarılma halinde yine yukarı, sapınıza ve yapraklarınızın içine dikkat kesilin. Artık gözleriniz, burnunuz, kulaklarınız, diliniz, sinirleriniz yok ama bu göremeyeceğiniz, koklayamayacağınız, işitemeyeceğiniz, konuşamayacağınız, hissedemeyeceğiniz anlamına gelmiyor. Yapraklarınızın üzerinde ışığın ve gölgenin oyununu hissedebilir misiniz? Yapraklarınızdan her birinin yüzeyi, ışığın yoğunluğunda görülen anlık değişimleri kaydeden ve anımsayan görsel bir organdır. Renkli de görebilirsiniz, aslında insan gözlerinizin hiç göremediği kadar geniş bir renk yelpazesine sahip olabilirsiniz. Bu “bilgiyi” imge halinde işlemek için merkezi sinir sistemine ihtiyacınız yok. Yapraklarınız sinematografik araçlardır; etrafınızdaki cafcaflı, gür ışık huzmelerinden renkli filmler çekerler. Rüzgarda yana yatıp oynarken diğer bitkilerin düşürdüğü dans eden gölgeleri “görebilir,” önünüzde elinizi kolunuzu budamak için dikilen kişinin kırmızı bir gömlek giydiğini anlayabilirsiniz[13].

Şafakta ve alacakaranlıkta ışıkla deneyler yapın. Doğan ve batan güneşin uzaklarda beliren kırmızı ışığı bedeninize dünyanın döngüsünün ritmine dair ipuçları verirken oluşan enerji değişimini hissedebiliyor musunuz? Zamanla bu uzak mesafedeki ışınların en son tam olarak ne zaman dokularınızı uyardığını da anımsayabileceksiniz. Mevsimler boyunca değişen ışık ve renk oyunlarına dair bedensel bir bellek geliştirmekle kalmayıp gelecek olayları öngörmeyi ve hazırlık yapmayı da öğreneceksiniz.

Her gün bu pratiği yaparsanız koklamak için buruna, konuşmak için ağza ihtiyacınız kalmaz. Bütün bedeniniz etrafınızdaki zengin rayihalı dünyayı koklayan bir koku organı haline gelecektir. Atmosfer aslında aktif ve akıcı bir biçimde dahil olduğunuz uçucu kimyasal sinyallerden ibaret ortak çalışma ilkesine dayalı bir ekolojidir[14][15].  Dokularınızdan karmaşık rayiha demetleri sentezleme ve salma sanatının keyfini çıkarın. Dünyaya an be an neyin peşinde olduğunuzu işte böyle söylersiniz. Diğer hayvanlarla ve bitkilerle konuşabilir, yapraklarınızın, çiçeklerinizin ve meyvelerinizin durumunu bildirebilirsiniz. Yine tozlayıcıları cezbedebilir, sizden beslenen böceklerin verdiği zarardan yüksek sesle yakınabilirsiniz. Böceklerin sapınıza sarılıp ilerlediğini, dokularınızı kopardığını hissetmekle kalmaz, yapraklarınızı yiyen böceklerin türünü tükürüklerindeki kimyasalın tadından ayırt edebilirsiniz. Yeterince hızlı hareket ederseniz komşularınızı uyarmak için uçucu bileşenler sentezleyebilirsiniz, böylece onlar da bu can sıkıcı böcekleri uzak tutmak için dokularına toksin doldurabilir. Olmadı bu otoburlardan beslenen diğer böcekleri yardıma çağırabilirsiniz. Kısa sürede duygulanımsal olarak yüklü bu kimyasal ekolojinin merkezinde yer alan taşkın bir katalizör olduğunuzu fark edeceksiniz.

Şimdi zaman kendini bırakma zamanı. Rizomunuz ayaklarını anımsayana dek köklerinizi içeri çekin. Bırakın yapraklarınız yeniden kollara dönüşecek şekilde kalınlaşsın. Şişkin damarlarınızın yumuşadığını hissedin. Kollarınızı bir kez daha iki yana bırakın. Normal nefesinize dönün. Bedeninize dönün. Ancak kendinize şunu sormayı unutmayın: şimdi bu beden, eski bedenimle aynı mı? Ne değişti?

Yayına Hazırlayan: Mehmet Ekinci, Cornell Üniversitesi, Bilim ve Teknoloji Çalışmaları, Doktora Adayı

* ç.n. Kriya, yazarın da bir dipnotta açıkladığı üzere, Sanskritçe ‘edim’ demektir. Bu yüzden metnin yazarı Türkçe çeviriye metne bir ‘pratiğin’ eşlik etmesi gerektiğini eklememi rica etti. Bu pratikse metni bir başkası yüksek sesle okurken dinleyicinin söyleneni hissetmeye teşebbüs etmesinden ibarettir.

[1] ç.n. Bu kitap, biyo-bilimlerde süregiden yaşamın molekülerleştirilmesi bağlamında protein modelleme tekniklerini ele alır. Protein modelleyenlerin çok boyutlu veri biçimlerinin, görünürlük eşiğini, biyolojik tahayyülün sınırlarını ve yaşayan tözün tabiatını ne şekilde değiştirdiğini araştırmaktadır. 2016 yılında, Amerikan Sosyoloji Derneği’nin Bilim, Bilgi ve Teknoloji alanında Robert K. Merton Ödülünü almıştır.

[2] Donna Haraway (1987) “A Manifesto for Cyborgs: Science, Technology and Socialist Feminism in the 1980s,” Australian Feminist Studies 2 (4): 1-42.

[3] Judith Butler (1993) Bodies That Matter: On the Discursive Limits of Sex, New York: Routledge.

[4] Örneğin bkz. “The Lesbian Phallus and the Morphological Imaginary,” içinde Butler’ın Bodies that Matter isimli kitabı.

[5] Kinestetik hayal gücüne dair bkz. Natasha Myers (basıma hazırlanan) Rendering Life Molecular: Models, Modelers and Excitable Matter.

[6] Telaffuza ilişkin (On Articulation) bkz. Bruno Latour (2004) “How to talk about the Body? The Normative Dimensions of Science Studies,” Body and Society 10 (2-3): 205-29.

[7] Donna Haraway (2008) When Species Meet, Minneapolis: Minnesota Üniversitesi Yayınları.

[8] Kendinizi organsız bir bedene dönüştürebilirsiniz. Ya da Deleuze ve Guattari’nin önerdiği gibi, “bitkileri takip edebilirsiniz.” Bkz. Deleuze ve Guattari (1980) A Thousand Plateaus: Capitalism and Schizophrenia, Minneapolis: Minnesota Üniversitesi Yayınları.

Bitki fenomenolojisine dair benzer tartışmalar için bkz. Michael Marder (2013) Plant-Thinking: a Philosophy of Vegetal Life, New York: Columbia Üniversitesi Yayınları; Craig Holdrege (2014) Thinking Like a Plant: A Living Science for Life, Lindisfame Yayınları ve Natasha Myers (2005) “Visions for Embodiment in Technoscience,” içinde Teaching as Activism: Equity Meets Environmentalism, ed. Peggy Tripp ve Linda Muzzin, Montreal: McGill-Queen Üniversitesi Yayınları, 255-67.

[9] Kriya edim, amel ve gayret anlamına gelen Sanskrit kelimedir. Pek çok Yoga geleneğinde, uygulanması gereken bir tekniğe veya bir dizi edime atıfta bulunur.

[10] Bu günlerde “bitki nörobiyoloji’ alanı oluşmakta, örneğin bkz. Anthony Trewavas (2005) “Green Plants as Intelligent Organisms,” Trends in Plant Science 10 (9): 413-19.

[11] Bitkiler, toprak mikropları ve mantarların yakın ortaklığına dair bkz. Lynn Margulis ve Dorion Sagan (1997) Microcosmos: Four Billion Years of Evolution from Our Microbial Ancestors, Kaliforniya Üniversitesi Yayınları.

[12] Hangi noktada “sizin” izini yitireceksiniz? “Ben” ne zaman çözünür? Bitkiler açık ve net sınırlara sahip özerk bireyler değildir. Bitkiler oluşturdukları atmosferlere nazaran gözeneklidir ve etraflarına çok-türlü bir ekoloji toplar, bütün türleri böylece oluşturdukları helezona katarlar.

[13] Bitkilerin duyusal maharetleri için bkz. Daniel Chamovitz (2012) What a Plant Knows: A Field Guide to the Senses, Scientific American.

[14] Kimyasal ekoloji için mesela bkz. Gary Felton ve James H. Tumlinson (2008) “Plant-Insect Dialogs: Complex Interactions at the Plant-Insect Interface,” Current Opinion in Plant Biology 11 (4): 457-63; Baluska (2010) Plant Communication from an Ecological Perspective, Berlin: Springer; kimyasal ekoloji anlatılarının arka planını oluşturan evrimsel talimatlara karşı gelen “involüsyonel” bir okuma için bkz. Carla Hustak ve Natasha Myers (2012) “Involutionary Momentum: Affective Ecologies and the sciences of Plant/Insect Encounters,” Differences 23 (3): 74-118.

[15] ç.n. Yazarlar, bitki, hayvan ve insan etkileşimlerini “duygulanımsal ekoloji” perspektifi üzerinden ele almaktadır. Buna göre, “involüsyon” kavramı, rekabete dönük baskılardan ziyade duygulanımsal ilişkiler üzerinden edimde bulunan organizmaların ortak evrimine atıfta bulunur. Orkide-böcek ilişkisine dair bilhassa Darwinci ve neo-Darwinci anlatıları, bunun yanı sıra bitkiler arası ilişkileri eleştirel bir biçimde ele alan yazarlar, birbiriyle ilişkisi yokmuş gibi görünen yaşam formları arasındaki (birbirine) bağımlılık ilişkilerini ortaya koyar.